Posts

Showing posts from October, 2017

Sizden Batman Olur muydu?

Image
Bundan yıllar önce asgari ücretten hallice bir maaşa çalışırken hayallerimden birisi de "patron sabahları" oluyordu. Mesai saati başlamadan işe yetişme telaşesini yaşarken aklımda hep "acaba patronların sabahları nasıl?" diye geçerdi. Ve şöyle bir sabah hayal ederdim. Kalkıyorum, ormanda yürüyüşe gidiyorum. Sonra gölü gören manzaralı bir yerde durup şınav ve mekiklerimi yapıyorum. Eve dönerken fırına uğrayıp sıcacık simitlerden bir kaç tane alıyorum ve duştan sonra keyifli bir kahvaltı ettikten sonra işe gidiyorum. Simit konusunda önemli not: simit Ankara simididir, Istanbul'da yediğiniz susamlı halkaların ne olduğunu bilmiyorum ama simit değiller, tartışın :) O zamanlardaki gerçekliğim ise daha çok şöyle sabahlardı. Geç saate kadar televizyon seyrettiğim için zaten çalar saati 5. kez erteledikten sonra zaten duş alıp evden çıkacak ancak vakit kalıyor. İşe giderken poğaça almak zorunda kaldığım için de mesai saatinin başı (yarım saat belki daha fazlası)

Sadece Hayal Kurmak Sizi Bir Yere Götürmez

Image
Meltem Banko "hayali olmayanın hedefi olur mu?" diye sormuş. Sadece hayali olanların ülkesinde ilginç bir soru. Etrafımız "aslında şunu yapacaksın", "o para bende olsa var ya", "bir türlü de denk gelmedi ki" gibi hayalperest cümleler kurup devamında hiç bir şey yapmayanlarla dolu. Bundan bir kaç yıl önce kişisel gelişim konularında biraz okumaya başladığımda etrafımdakilerin alaycı tepkileriyle karşılaşmak beni çok şaşırtmıştı. Bir yandan daha çok para veya daha iyi bir iş isterken bir yandan da durumunu iyileştirmeye faydası olabilecek her şeyi küçümsemeleri garip geliyordu. Hayal kurmayı çok seviyoruz. Oturduğumuz yerde birinin gelip bize para vermesi veya iş teklif etmesi fikrine bayılıyoruz. Bunun için çalışmak gerektiğini gördüğümüzdeyse motivasyonumuz bir anda düşüyor. Hayal kurmak güzeldir, aslında bütün önemli gelişmelerin önce hayalle başladığı bir dünyadayız. Hayal kurmanın önemini küçümsemiyorum kesinlikle ama bir yandan da

Paran veya işin yoksa sorun sende

Image
İddialı bir laf biliyorum. Ben de "başarısız" dediğim iş hayatımın ilk bölümünde parasızdım. Üstelik her şeyim de vardı. Üniversite mezunu, yüksek lisans yapmış, yabancı dil var ama bir türlü istediğim yerde değilim. Hala bir şey almak istediğim zaman fiyatına göre karar veriyorum. Bu benim için önemli bir kriter. Bir şeyi istediğim veya özellikle ona ihtiyacım olduğu için değil de fiyatına göre alıp almamaya karar vermek beni çok geriyor. Bir süredir bundan kurtuldum ve geriye dönüp baktığımda aslında o zamanlardaki sorunun sadece benden kaynaklandığını görüyorum. Daha önce yazdığım gibi bahane bulmak konusunda oldukça iyidim ben. O zamanlar "kriz var", "Ankara'da iş yok", "mühendis değilim", "orası eleman aramıyor, ilanları yok", "bunlar almaz" gibi onlarca bahaneyi sıralayabilirdim. Sonuçta bu bahaneler sadece bana zaman kaybettirdi. Sadece para değil; kariyer, huzur veya genel anlamda sizin başarı kriteri

Yürümeyi Öğrenmek için bir nedeniniz vardı

Image
Dün yine birisi bana “yapabilir miyim bilmiyorum” dedi. Ben de “yürümeyi ne kadar denedin?” diye sordum. Öyle ya, yeni bir programlama dili öğrenmesi gerektiğinde yapıp yapamayacağını bilmeyen bu arkadaş konu yürümeye veya konuşmaya geldiğinde şüphelerini bir kenara bırakabilmişti. Bir yabancı dili, programlamayı, yeni bir şirketin prosedürlerini, araba kullanmayı veya herhangi bir şeyi öğrenmemiz gerektiğinde işe biraz şüpheyle yaklaşıyoruz. “Yapabilir miyim bilmiyorum?” gibi soruların gündeme gelmesinin nedeni de bu. Burada aslında cevabını aradığımız soru çok daha basit; ben bunu istiyor muyum? Yürümeye çalışan bir bebeği düşünelim. Kaç kere deniyor? Kaç kereden sonra morali bozuluyor? Kaç denemeden sonra vazgeçiyor? İş yerinizde; yürümeyi öğrenmekten vazgeçtiği için veya yürümek zor geldiği için emekleyen kaç kişi var? Konuyürümek olduğunda “…a kadar” deniyoruz. Gerçekten istediğimiz bir şey olduğunda da yine aynı şekilde “yapana kadar” veya “başarana kadar” deniyoruz

Girişimcinin Dostu: Bilinçli Cehalet

Image
Sosyal platformları arasında LinkedIn beni en çok hayrete düşürenlerden. Kullanıcılar nedense, sadece nerede çalıştığımızı yazabildiğimiz için, bunun Facebook’tan veya Instagram’dan farklı bir biçime değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. "Bak burada yazdıkların bizim şirketi bağlıyor. "Zırt pırt bir şeyler paylaşma" diyenden "burası Facebook değil" diyene kadar onlarca farklı insan türde tepki var. Kendimizi fazla ciddiye alma hastalığımızın en güzel yansımalarını görebiliyoruz. Herkes şahane ünvanlarla çok ciddi işler yapıyor ve biraz rahat davrananları eleştiriyor. Bir insanın yüzüne söyleyemediğini bir sosyal paylaşım sitesinde yazmak kolay olduğu için zaten her an olumsuz bir şeyler kusmaya hazır çokça arkadaş var. Buna kıskançlık, kendi beceriksizliğinin farkında olmak gibi şeyler de eklenince insanlığın en karanlık yüzlerinden birini görme fırsatımız oluyor. Bütün bu tepkilere rağmen, hiç birini umursamadan da orayı Facebook gibi kullanmay

Kapat Televizyonu!

Image
Hayatım televizyon seyretmeyi bıraktıktan sonra değişti. Ondan önce ben de bütün gün çalıştıktan sonra eve gelip televizyon seyrediyordum. Hatta, belki çevrenizde de birilerinin yaptığını gördüğünüz gibi; televizyonda belgesel seyrederek kendimi kandırıyordum. Öyle ya, sonuçta magazin veya dizi değil, belgesel. “Bir sürü ilginç şey görüp, bir sürü yepyeni bilgi ediniyorum” diyordum içimden. Aslında magazin programı seyredenden hiç bir farkım olmadığını sonra anladım. İddia ediyorum; televizyon hayatınızı mahvediyor! İlk milyonumu televizyon seyretmeyi bıraktıktan sonra kazanmamın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Türkiye televizyon izleme konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Günlük ortalama 330 dakika televizyon seyrediyoruz! 330 dakika! 5 saat! ve bence bu hesap doğru. Eve gelince televizyonu açıyoruz (sabah “kahvaltı haberlerine” bakmadıysak), yatana kadar karşısındayız. Bu arada her şeyden önce vaktimizi kaybediyoruz. Her gün 19:00 23:00 saatleri arasında telev

Bana Anlatma Kardeşim!

Image
O: "ama şöyle oldu" Ben: "Bahaneler burun gibidir, herkeste vardır" Bu konuşmayı ekibim ve çevremdeki hemen herkesle en az bir kez yaşamışızdır. ("kurt puslu havayı sever", "aslanların yaptığını yapması gerekene kadar herkes aslan olmak ister" ve "hayal ettiğin yerde değilsin, ne televizyonu?!" konuşmalarımın ardından sanırım 4. veya 5. en sık yaptığım konuşma bu) İşin aslı; bahanelere alerjim var. Son iki yılda gelişti aslında, öncesi ben de şu anda çevremde gördüğüm pek çok kişi gibi bahanelerle yaşıyordum. "Onu alacak param yok" "Bunu yapmasını bilmiyorum" "Müşteri fiyatı yüksek buldu" "Adam torpilliydi" "Dün geç yattım" "Sabah erken kalktım" "Açım" "İş yok" "Tecrübesizim diye almadılar" "Mühendis değilim" Bunlar gibi onlarca bahaneyle her gün kendimi bir şeyler yapmaktan alıkoyuyordum. Yeni yeni farkediyoru

Yalnız ve şanssızım... ve bu çok iyi bir şey!

Image
2 yılda 4.şirketini kuran bir "girişimci" olarak her sabah uyanıp şükrettiğim bir kaç şey var. Bunların içerisinde; uyanabilmiş olmak, yalnız olmak ve şanssız olmak ilk sıralarda. Uyanabilmenin ne kadar kıymetli bir şey olduğunun çoğu zaman farkına varmıyoruz. Durumumuz ne kadar kötü olursa olsun uyanabiliyorsak hala durumumuzu düzeltmek ve iyileştirmek için fırsatımız var demektir. Bir gün uyanamayacağız ve o gün bütün hayallerimiz, umutlarımız, arzularımız ve yapmak istediklerimiz bizimle birlikte gömülecek; bu listeyi kısaltmak için çok çalışmamız lazım. 16. yüzyılda bir Samurayın hayat felsefesine girmeden önce yalnız ve şanssız olduğum için aslında ne kadar şanslı olduğuma değinmek istiyorum. Şanslı olduğumu düşündüğüm bir diğer konu da yalnız olmam. Aile ilişkileriminin ayrıntılarına girmeyeceğim ama destek görmemeyi, motive edilmemeyi, hataları telafi edebilecek birilerinin olmamasına ve bir grubun parçası olmamayı çok erken öğrendim. Hala böyle gidiyor. Yeni m

Pazartesi de seni sevmiyor belki?

Image
En sevdiğim gün pazartesi. Bu her zaman böyle olmadı elbette. Bundan birkaç yıl önce hala sevdiğim işi yapmaya cesaretim yokken ve ay sonunda gelecek maaşın verdiği güven duygusuna ihtiyacım varken pazartesi günleri benim kabusumdu. Yaşıtlarım muhtemelen Bizimkiler dizisini ve “Pazar Gecesi Sinemasını” hatırlar. Her ikisini de merakla beklerdir ancak bunlar bir yandan da ertesi günün Pazartesi olduğunu hatırlatırdı. Okul bitti, iş hayatına başladım ve çok az şeyin değiştiğini gördüm. Yine hafta sonlarını iple çekiyordum, yine pazar geceleri, ertesi günün geleceğini bilmenin ağırlığıyla garip bir depresif ruh hali içerisinde geçerdi. İşe gitmeme engel olabilecek bir mucize, bir hastalık veya yoğun kar yağışı dilediğimi hatırlıyorum. Evet, ben de pazartesi günlerinden nefret ediyordum. Yaklaşık 10 yılım böyle geçti. Pazartesi günü en kötü, Cuma ise haftanın en güzel günüydü. Geçen hafta fark ettim ki durum tam tersine dönmüş ve pazartesi gününü iple çeker olmuşum.

Seni Niye İşe Almadım?

Image
İş hayatımın çoğunu maaşlı çalışarak geçirdim. Kovuldum, işsiz kaldım, iş buldum, işten ayrıldım, terfi ettim, vs. Kısaca hepimizin yaşadıklarını yaşadım. Başta söyleyeyim, bu yazının amacı kimseyi küçümsemek değildir, aksine belki 1-2 kişinin iş bulmasına faydası olur düşüncesiyle yazılmıştır. Bir süredir kendi işimi yapıyorum ve şirketimin Istanbul ofisini açtığım bu dönemde yeni çalışma arkadaşları arıyorum. Her ne kadar her başvuran adayın tam potansiyelini anlamak için yüzyüze görüşmek istesem de bazı başvurular bunu neredeyse imkansız hale getiriyor. İş aradığım dönemlerde benim de büyük ihtimalle yaptığım bazı hatalar sizin de iş bulmanızı zorlaştırıyor olabilir. Aşağıda çalışma arkadaşı ararken karşılaştığım bazı aday davranışlarını toparladım. Bazı adaylarla neden görüşemediğimizin nedenleri aslında biraz da bunlar. 1.    Mrb ile başlayan başvurular Şaka yapmıyorum. İş başvurusu mailine “mrb” ile başlayan en az 4 farklı aday gördüm. Doğal olarak insanın iç

LinkedIn'de İş Ararken Kendinizi mi Sabote Ediyorsunuz?

Beni tanıyanların da bildiği gibi kimseyi küçümsemek gibi bir niyetim yok, sadece “iş arama sürecinde LinkedIn’i aktif kullanmama rağmen neden iş bulamıyorum?” diye kendinize sorduysanız aşağıdaki profil gruplarından birine dahil olduğunuz için olabilir. Karşıma çıkan ve işveren olarak cazip gelmek bir yana itici gelen bazı alışkanlıklara dikkat çekmek istiyorum. Bunlar benim görüşlerimdir, başkasına sempatik gelebilir, orasını tartışmıyorum. “Profilime Bakın’cılar”:  Bu profil genelde durum güncellemesine “aktif iş arayışım bulunmaktadır. Benimle ilgili ayrıntılara profilimden ulaşabilirsiniz” türü bir kaç cümle yazar. Öncelikle kimsenin profilinize bakacak vakti olmadığını kabul edin. Özellikle bunun gibi, hiç bir cazibesi olamayan, sıkıcı ve sıradan bir durum güncellemesi sonucunda profilinizi görüntüleyecek kişinin fazlaca boş vakti olması gerekir. Fazlaca boş vakti olanlar da genellikle kimseyi işe alabilecek durumda olmazlar. Dünya markası Apple bile yeni bir ürün için