Posts

Sizden Batman Olur muydu?

Image
Bundan yıllar önce asgari ücretten hallice bir maaşa çalışırken hayallerimden birisi de "patron sabahları" oluyordu. Mesai saati başlamadan işe yetişme telaşesini yaşarken aklımda hep "acaba patronların sabahları nasıl?" diye geçerdi. Ve şöyle bir sabah hayal ederdim. Kalkıyorum, ormanda yürüyüşe gidiyorum. Sonra gölü gören manzaralı bir yerde durup şınav ve mekiklerimi yapıyorum. Eve dönerken fırına uğrayıp sıcacık simitlerden bir kaç tane alıyorum ve duştan sonra keyifli bir kahvaltı ettikten sonra işe gidiyorum. Simit konusunda önemli not: simit Ankara simididir, Istanbul'da yediğiniz susamlı halkaların ne olduğunu bilmiyorum ama simit değiller, tartışın :) O zamanlardaki gerçekliğim ise daha çok şöyle sabahlardı. Geç saate kadar televizyon seyrettiğim için zaten çalar saati 5. kez erteledikten sonra zaten duş alıp evden çıkacak ancak vakit kalıyor. İşe giderken poğaça almak zorunda kaldığım için de mesai saatinin başı (yarım saat belki daha fazlası)

Sadece Hayal Kurmak Sizi Bir Yere Götürmez

Image
Meltem Banko "hayali olmayanın hedefi olur mu?" diye sormuş. Sadece hayali olanların ülkesinde ilginç bir soru. Etrafımız "aslında şunu yapacaksın", "o para bende olsa var ya", "bir türlü de denk gelmedi ki" gibi hayalperest cümleler kurup devamında hiç bir şey yapmayanlarla dolu. Bundan bir kaç yıl önce kişisel gelişim konularında biraz okumaya başladığımda etrafımdakilerin alaycı tepkileriyle karşılaşmak beni çok şaşırtmıştı. Bir yandan daha çok para veya daha iyi bir iş isterken bir yandan da durumunu iyileştirmeye faydası olabilecek her şeyi küçümsemeleri garip geliyordu. Hayal kurmayı çok seviyoruz. Oturduğumuz yerde birinin gelip bize para vermesi veya iş teklif etmesi fikrine bayılıyoruz. Bunun için çalışmak gerektiğini gördüğümüzdeyse motivasyonumuz bir anda düşüyor. Hayal kurmak güzeldir, aslında bütün önemli gelişmelerin önce hayalle başladığı bir dünyadayız. Hayal kurmanın önemini küçümsemiyorum kesinlikle ama bir yandan da

Paran veya işin yoksa sorun sende

Image
İddialı bir laf biliyorum. Ben de "başarısız" dediğim iş hayatımın ilk bölümünde parasızdım. Üstelik her şeyim de vardı. Üniversite mezunu, yüksek lisans yapmış, yabancı dil var ama bir türlü istediğim yerde değilim. Hala bir şey almak istediğim zaman fiyatına göre karar veriyorum. Bu benim için önemli bir kriter. Bir şeyi istediğim veya özellikle ona ihtiyacım olduğu için değil de fiyatına göre alıp almamaya karar vermek beni çok geriyor. Bir süredir bundan kurtuldum ve geriye dönüp baktığımda aslında o zamanlardaki sorunun sadece benden kaynaklandığını görüyorum. Daha önce yazdığım gibi bahane bulmak konusunda oldukça iyidim ben. O zamanlar "kriz var", "Ankara'da iş yok", "mühendis değilim", "orası eleman aramıyor, ilanları yok", "bunlar almaz" gibi onlarca bahaneyi sıralayabilirdim. Sonuçta bu bahaneler sadece bana zaman kaybettirdi. Sadece para değil; kariyer, huzur veya genel anlamda sizin başarı kriteri

Yürümeyi Öğrenmek için bir nedeniniz vardı

Image
Dün yine birisi bana “yapabilir miyim bilmiyorum” dedi. Ben de “yürümeyi ne kadar denedin?” diye sordum. Öyle ya, yeni bir programlama dili öğrenmesi gerektiğinde yapıp yapamayacağını bilmeyen bu arkadaş konu yürümeye veya konuşmaya geldiğinde şüphelerini bir kenara bırakabilmişti. Bir yabancı dili, programlamayı, yeni bir şirketin prosedürlerini, araba kullanmayı veya herhangi bir şeyi öğrenmemiz gerektiğinde işe biraz şüpheyle yaklaşıyoruz. “Yapabilir miyim bilmiyorum?” gibi soruların gündeme gelmesinin nedeni de bu. Burada aslında cevabını aradığımız soru çok daha basit; ben bunu istiyor muyum? Yürümeye çalışan bir bebeği düşünelim. Kaç kere deniyor? Kaç kereden sonra morali bozuluyor? Kaç denemeden sonra vazgeçiyor? İş yerinizde; yürümeyi öğrenmekten vazgeçtiği için veya yürümek zor geldiği için emekleyen kaç kişi var? Konuyürümek olduğunda “…a kadar” deniyoruz. Gerçekten istediğimiz bir şey olduğunda da yine aynı şekilde “yapana kadar” veya “başarana kadar” deniyoruz

Girişimcinin Dostu: Bilinçli Cehalet

Image
Sosyal platformları arasında LinkedIn beni en çok hayrete düşürenlerden. Kullanıcılar nedense, sadece nerede çalıştığımızı yazabildiğimiz için, bunun Facebook’tan veya Instagram’dan farklı bir biçime değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. "Bak burada yazdıkların bizim şirketi bağlıyor. "Zırt pırt bir şeyler paylaşma" diyenden "burası Facebook değil" diyene kadar onlarca farklı insan türde tepki var. Kendimizi fazla ciddiye alma hastalığımızın en güzel yansımalarını görebiliyoruz. Herkes şahane ünvanlarla çok ciddi işler yapıyor ve biraz rahat davrananları eleştiriyor. Bir insanın yüzüne söyleyemediğini bir sosyal paylaşım sitesinde yazmak kolay olduğu için zaten her an olumsuz bir şeyler kusmaya hazır çokça arkadaş var. Buna kıskançlık, kendi beceriksizliğinin farkında olmak gibi şeyler de eklenince insanlığın en karanlık yüzlerinden birini görme fırsatımız oluyor. Bütün bu tepkilere rağmen, hiç birini umursamadan da orayı Facebook gibi kullanmay

Kapat Televizyonu!

Image
Hayatım televizyon seyretmeyi bıraktıktan sonra değişti. Ondan önce ben de bütün gün çalıştıktan sonra eve gelip televizyon seyrediyordum. Hatta, belki çevrenizde de birilerinin yaptığını gördüğünüz gibi; televizyonda belgesel seyrederek kendimi kandırıyordum. Öyle ya, sonuçta magazin veya dizi değil, belgesel. “Bir sürü ilginç şey görüp, bir sürü yepyeni bilgi ediniyorum” diyordum içimden. Aslında magazin programı seyredenden hiç bir farkım olmadığını sonra anladım. İddia ediyorum; televizyon hayatınızı mahvediyor! İlk milyonumu televizyon seyretmeyi bıraktıktan sonra kazanmamın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Türkiye televizyon izleme konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Günlük ortalama 330 dakika televizyon seyrediyoruz! 330 dakika! 5 saat! ve bence bu hesap doğru. Eve gelince televizyonu açıyoruz (sabah “kahvaltı haberlerine” bakmadıysak), yatana kadar karşısındayız. Bu arada her şeyden önce vaktimizi kaybediyoruz. Her gün 19:00 23:00 saatleri arasında telev

Bana Anlatma Kardeşim!

Image
O: "ama şöyle oldu" Ben: "Bahaneler burun gibidir, herkeste vardır" Bu konuşmayı ekibim ve çevremdeki hemen herkesle en az bir kez yaşamışızdır. ("kurt puslu havayı sever", "aslanların yaptığını yapması gerekene kadar herkes aslan olmak ister" ve "hayal ettiğin yerde değilsin, ne televizyonu?!" konuşmalarımın ardından sanırım 4. veya 5. en sık yaptığım konuşma bu) İşin aslı; bahanelere alerjim var. Son iki yılda gelişti aslında, öncesi ben de şu anda çevremde gördüğüm pek çok kişi gibi bahanelerle yaşıyordum. "Onu alacak param yok" "Bunu yapmasını bilmiyorum" "Müşteri fiyatı yüksek buldu" "Adam torpilliydi" "Dün geç yattım" "Sabah erken kalktım" "Açım" "İş yok" "Tecrübesizim diye almadılar" "Mühendis değilim" Bunlar gibi onlarca bahaneyle her gün kendimi bir şeyler yapmaktan alıkoyuyordum. Yeni yeni farkediyoru